Oslo, 31st August
3 min read
Oslo August 31st, Pierre Drieu La Rochelle’in romanından esinlenilmiş Norveçli yönetmen Joachim Trier’in, İstanbul film festivalinden jüri özel ödülünü ve Amanda film festivalinden en iyi yönetmen ödülünü alarak dönmüş olduğu psikolojik dram filmi. Film Anderson adlı uyuşturucu bağımlısı bir karakterin şehirden uzakta yaklaşık bir yıl boyunca kaldığı rehabilitasyon merkezinden çıkıp Oslo’da iş görüşmesine gideceği bir günü anlatıyor. Anderson’un uyuşturucu bağımlılığıyla mücadelesi ve hayattaki varlığını sorguladığı bir gününe şahit oluyoruz. Film bizi Oslo sokaklarında gezdirerek insanların Oslo hakkında hatıraları ve düşüncelerinde bir tur attırarak başlıyor. 21. yüzyıl insanının sürekli bir şeyleri tamamlama hissi ve doyumsuzluğu, mutlu olmanın sadece salak insanlara özgü olduğu düşüncesi ve aslında mutlu olmanın ne demek olduğunu soran muhteşem bir film.
Dikkat!
Yazının burdan sonrası film hakkında spoiler içerir. Filmin başında Anderson başarısız bir intihar girişiminde bulunuyor ve ilerisinde şahit olduğumuz bir günü Anderson’un hayata devam edebilmek için ihtiyacı olan tek nedeni aramasıyla devam ediyor. Uzun sure rehabilitasyon merkezinde uyuşturucuyla mücadele etmiş ve hala eden, 2005 yılından beri hayatta hiçbir şey yapmamış ve şimdi 34 yaşında hiçbir şeye sahip olmadığını düşünen bir adamın bir günlük yaşamına şahit oluyoruz. Anderson’la birlikte bir kafeye oturup başka insanların hayatlarını gözlemliyoruz. Kafede bir kız upuzun bir liste şeklinde hayattan beklentilerini arkadaşına söylüyor. “Evlenip çocuk yapmak istiyorum.dünyayı dolaşmak, bir ev almak… romantik tatillere gitmek, gün boyu sadece dondurma yemek istiyorum.başka ülkelerde yaşamak.ideal kiloma inip orada kalmak.harika bir roman yazmak….” işte bu sahnede anlıyoruz ki Anderson’da eksik olan şey bu. Hayata dair bir heves ve umut. Kendisi hayatta bir çok şeyi kaçırmış, çemberin dışında kalmış ve bu saatten sonra hiçbir şeye baştan başlayamayacağını düşünen birisi. Hiçbir şeye karşı yoğun bir duygu besleyemeyen, film boyunca ulaşmaya çalıştığı eski sevgilisine bile gerçekten aşık olmadığını düşünen belki de öyle yoğun duyguları yaşamayı bilmeyen birisi. Barda kendisinin ne iş yaptığını soran kıza “Ben bir kaybedenim. Acımı hafifletmek için içiyorum. Sevgi arıyorum. Birileri bana acısın istiyorum” şeklinde cevap verir.
Çünkü kendisiyle ilgili yapabileceği tek tanım budur. Baştan başlayabileceğine olan inancı bulunmayan, hayata devam etmek için eski dostlarında, bir iş görüşmesinde, ailesinden bir kişide, eski sevgilisinde bulmaya çalıştığı nedeni bulamayan Anderson filmin sonunda fazla doz ile intihar eder. Ve hayat Anderson’un da tahmin ettiği üzere onsuz aynı şekilde devam eder. Film yeni bir sabahın, yeni bir mevsimin, Anderson’un girmeyi reddettiği boş bir havuzun ve aynı Oslo sokaklarının görüntüsüyle son bulur.
“Her şey düzelecek. Her şey yoluna girecek. Öyle olmayacağı dışında.”
Mutluluğun ne olduğu sorusunu arayan, mutlu gözüken mutsuz insanların hayatlarından kesitler sunan ve hayatın anlamını sorgulatan muhteşem bir film.
Bu tarz filmler ilginizi çektiyse sitemize göz atmayı unutmayın!