I Tonya Film Analizi (2017): Sevgi mi, nefret mi ?
3 min read
I Tonya, inişli-çıkışlı ve skandallarla dolu artistik buz pateni yıldızı Tonya Harding‘in hayatına odaklanıyor. Film, ilk sahneden itibaren bildiğimiz biyografik film anlatısının kırılacağını, bize farklı bir şeyler izleteceğini gösteriyor. İçerisinde “mocumentary” denilen türden parçalar barındıryor. Kariyerinin nasıl sonlandığını gördüğümüz Tonya Harding’in trajik hayat hikayesinin içinde “kara mizah” ögelerini de oldukça dengeli kullanıyor.
Filmin Kısaca Hikayesi
Tonya, annesinin henüz 3 yaşındayken buz pateni yapmasını istemesi üzerine kaymaya başlıyor. Erken yaşlarda babası Tonya’yı terk ediyor ve Tonya annesi ile beraber bir hayata başlıyor. Annesi ise şiddete meyilli, sevgisini göstermekten hoşlanmayan, olumsuzlukların kızını en iyi biçimde yetiştireceğini düşünen bir kadın. Tonya da buz pateni ve şiddet dışında hayatında hiçbir şey bilmediği için ve tabi hırsı sayesinde gittikçe iyi bir buz patencisine dönüşüyor.
Tonya ergenliğe girmesiyle birlikte erkeklere ilgisini fark ediyor. Jeff’e aşık oluyor fakat aşık olduğu Jeff’in de ilişkinin ilerleyen süreçlerinde şiddete meyilli olduğu ortaya çıkıyor, Tonya’ya şiddet uygulamaya başlıyor. Aralarındaki ilişki bir çeşit sevgi-nefret ilişkisine dönüşüyor. Tonya’nın kariyerindeki başarısının artmasıyla Jeff’e olan ilgisi azalıyor fakat Jeff için ilişki saplantılı bir hale dönüşüyor. Jeff’in, Tonya’nın yarışmalarda rakibi olan Nancy Kerrigan’a süikast düzenlemesiyle her şey tepetaklak oluyor. Süikastte Tonya Harding’in de parmağının olduğu düşünüldüğü için kariyerine tamamen son veriliyor.
Anti-kahraman yaratmak

Harding’in buz pateninde “naif” aile kızı imajının dışında olması, buz pateninde oldukça başarılı olması rağmen onu Amerika’nın sunmak istediği profilin dışında tutuyor. Amerika kendi “imajını” zedelemek istemiyor. Film ise bize çok küçük yaşlardan itibaren şiddete maruz kalan ve kendini bu sarmaldan bir türlü çıkaramayan Tonya’nın, uygun “imajı” sergileyememesi yalnız onun suçu mu bunu bize sorgulatıyor. Toplum bu başarının ya da başarısızlığın neresinde duruyor ?
Amerika toplumu Tonya’yı bir anda göklere çıkarıyor ve aynı hızda yere çakıyor. Pop-art akımının öncülerinden Andy Warhol “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak” diyor yıllar evvel. Warhol’un dediği gibi herkes hayatının bir döneminde ünlü oluyor, rahatlıkla ünlü olabiliyor. Örneklerine çokça rastladığımız biçimde ünün bitişi de yine o 15 dakika içerisinde gerçekleşebiliyor. Kariyerin, ünün bitişi durumunu Harding 90’lı yıllarda ağır bir biçimde yaşıyor. Amerikan toplumunun ünlü olma potansiyeli gördüğü, özgün bulduğu birini bir anda ailesinden biri yapması, hayatına dahil etmesi olayını görüyoruz. Ailesine dahil ettikleri aynı insanı, en ufak hatasında nefret edilecek birine de dönüştürüyorlar. “Hızlı tüketim” dediğimiz olay yalnızca gıdalar ya da cansız nesneler üzerinde değil insanlar üzerinde de etkili oluyor.
Tonya yer yer kendini oldukça ciddiye alırken çoğu zaman yaptığı hataların, verdiği yanlış kararların da farkına varıyor. Hayatındaki tüm bu çıkmazların, gel-gitlerin içerisinde bile kariyerini hep bir adım öteye taşıyor fakat yeterli ilgiyi asla göremiyor. Tam beklediği ilginin ona gelmeye başladığı anlarda, ünün getirdikleri ve yaşadıkları süikast skandalı, onu nefret edilen bir karaktere dönüştürüyor. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, tabiri caizse 15 dakikalık ün 15 dakikada sönüyor. Filmdeki bir replik durumu oldukça güzel özetliyor. “Bilirsiniz, insanlar sevecekleri birini istiyorlar, fakat nefret edecekleri birini de arıyorlar ve bunu kolaylıkla yapıyorlar.” Film de bize hem kendin sevdiren, hem de nefret ettiren bir kadını izletiyor. Tonya üzerinden kurduğumuz bu sevgi-nefret ilişkisi onu bir anti-kahramana dönüştürüyor.