Bir Kaçış Hikayesi: First Man
3 min read
İnsanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan biri olan 2. Dünya Savaşı sonrası dünya, Amerika ve Sovyet bloğu olarak iki kutba ayrıldı. Hemen hemen her konuda rekabet içinde olan bu iki ülke, uzay konusunda da karşı karşıya geldi. 1957’den 1975’e kadar sürecek olan uzay rekabeti sadece Soğuk Savaş için değil, insanlık tarihi için de bir dönüm noktası oldu. İşte First Man bu yarışın en kritik kısmını olan Ay’a insan indiren ilk ülke olma yarışını ele alıyor. Genel olarak uzay yarışını önde götüren taraf Sovyetlerdi. Sovyetler’ in; ilk canlıyı, ilk insanı, ilk kadını gönderip ilk uzay yürüyüşünü yapan taraf olması Amerika karşısında öne geçmesini sağladı. Artık Amerika’nın hamle yapıp yarışa tekrar katılması gerekiyordu. Bunun için en uydun yer Ay’dı.
Bunlar yaşanırken Neil Armstrong (Ryan Gosling) kızını beyin tümöründen dolayı kaybetmişti ve ağır bir depresyonun eşiğindeydi. İyice dış dünyayla arasında duvar ören Neil, gazetede Nasa’nın astronot ilanını görüp başvuru yaptı, mülakatlar ve görüşmelere girdi, daha sonra da eğitime başladı. Hayatındaki acılardan uzaklaşmak, kaçmak isteyen Armstrong için Ay serüveni başlamıştı.
First Man filminin merkezinde Ay görevinin değil, Neil Armstrong’un olması filmiyle alakalı en sevdiğim şeydi. Çevresindeki insanları kaybettikçe üzüntüsünü dışa vurmayıp içine atması ve Ay’a odaklanması, kızını ölümünden sonra diğer çocuklarıyla bağ kurmaya korkması; halkın, medyanın ve yöneticilerin bu göreve harcanan paralardan dolayı baskı uygulaması gibi konuların işlenmesi filmin değerini arttırdı.
Öte yandan Janet Armstrong’un (Claire Foy) hikayesi güçlü bir yan hikayeydi. Kocası uzayla uğraşırken çocuklara hem annelik hem de babalık yapması, diğer astronot karılarının dul kaldığını görmesi ve endişeye kapılması gibi hikayeler karakteri güçlendiren parçalardı.
Propaganda Suçlaması
Film Amerika propagandası olmakla suçlanıyor. Bence tam aksine bu film bir Amerika eleştirisi. Halkın Ay’a ayak basılmadan önce durumu protesto etmesi ama görevden tamamlandıktan sonra kutlama için sokaklara dökülmesi ve Ay’a ayak basıldığı sahnede Amerika bayrağının dikilişini yönetmenin göstermemesi vb. küçük detaylar fikrimi destekler nitelikte.
Damien Chazelle’in en iyi yönetmenliğini bu filmde yaptığını rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle uzay mekiğinin içindeki sahneler harika. Olan olayları mürettebatın bakış açısından yaşamamız ve gerilimi oyuncuların mimikleriyle almamız muhteşem tercihler.
Yaşanacakları bilmemize rağmen bizi heyecanlanmayı başarabilen First Man’i izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.