İzlemeye Değer

Sinefilleri bir araya getiren sineblog!

“Eraserhead” -Analiz – David Lynch Dünyasına Giriş

2 min read

Rüya ve gerçeklik, bazı durumlarda birbirinden ayrılması neredeyse imkansız olan kavramlara dönüşebilir. Aslında baktığınızda bu iki kavram birbirine zıt anlam değildir fakat rüyalar genellikle gerçeklik algımıza meydan okur ve beynimiz gerçekliğimizi bu yönde ikna etmeye çalışır. Bugün sizlere bu iki kavramın birbirine geçtiği ve izlerken gerçeküstü anlatımı iliklerinize kadar hissedebildiğiniz bir filmden bahsedeceğim. David Lynch’in ilk uzun matraj filmi “Eraserhead”. Bu film 1977 yılında izleyicilere sunulmuştur ve yapımı ekonomik sebepler sebebiyle neredeyse 5 yıl sürmüştür. Başrolünü Jack Nance’in üstlendiği bu deneysel filmde, özellikle David’in hayatından yansımalar, rahatsız edici görüntü ve sesler, bastırılmış bilinçaltı ögeleri ve endüstriyel sistemin toplum üzerindeki yansımaları gibi birçok farklı konudan imgeler, eleştiriler görebilirsiniz.

Spoiler vermek istesem bile bunu başarmamın mümkün olmadığı bu başyapıtta, izlerken filmin içinde kaybolmanız oldukça normaldir. Eraserhead sadece bir rüya değildir, aynı zamanda bir kabusu betimler adeta. Bazen kendinizi Henry’nin küçücük odasındaki duvarların arasında sıkışmış bulurken, bazen de prematüre bebeğin ağlamalarının ve çığlıklarının yarattığı kaosun içinde kaybolurken bulabilirsiniz. Tüm bunların yanı sıra düşüncelerinizden kaçmak için ise tıpkı Henry gibi, radyatörün arkasına saklanmış, yüzü testisleri andıran kadını şarkı söylerken izleyebilirsiniz.

Filmin aslında en dikkat çekici noktalarından birisi bu radyatör ve arkasında barındırdığı Henry’nin yapayalnız dünyasıdır. Henry, hayatı üzerindeki kontrolsüzlüğünün yanı sıra oldukça ürkek, kafası karışık ve yalnız bir kişiliğe sahiptir. Bu yabancı ve acımasız yaşama katlanabilmesi ve bu noktada destek aldığı yer ise Henry’nin yatağının yanında bulunan radyatör ve içine sığdırdığı beyaz elbiseli, şarkı söyleyen bir kadındır.

Tüm bunların dışında absürt görünümlü prematüre bebekten ve film boyunca eşlik eden rahatsız edici sesler ve diyaloglardan da sayfalarca bahsedilebilir. Sonuç olarak Eraserhead, David Lynch’in kaotik bilinçaltının bir çıktısı olduğunu düşündüğüm ve kesinlikle herkesin en az bir kere izlemesini önerdiğim bir başyapıttır. Umarım sizlerde bu filmi izleyip, Henry’nin gri, daraltıcı ve silgi kafalarla dolu dünyasına şahit olabilirsiniz.

“In heaven, everything is fine” – Lady in the radioator

Yazar Hakkında

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İzlemeye Değer © Tüm hakları saklıdır ve tüm yazılardan yazarları sorumludur. | Newsphere by AF themes.